13 Mayıs 2011 Cuma

beni boğmayan denize sarılırım


Düşlerini yüzlerinden okuduğum çocukların rüyalarını görmek istiyorum. Elleri yüzünden dilleri donan çocukların güneşe değil de sınıflarındaki yazı tahtalarına olan uzaklıklarını hesaplardım hayat bilgisi derslerinde. Belki de bu yüzden orta 2. sınıfı şube öğretmenler kararı ile geçtim, lise 1'de sınıfta kaldım. Ve girdiğim devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavlarını kazanamadım. Ama hiç ihmal etmedim tamir tezgahımızdaki mengenenin arasına sıkışmış yeni atlasları bulup uzak sanayi ülkelerinde kaybolmayı. Ustam hep derdi; 'Mengenenin ağzı açık kalsın. Yoksa bereketi kaçar dükkanın.' 'Karınca' duasının vergi levhasının kenarına sıkıştırıldığı tamirci dükkanında karıncalar gibi çalışmamız gerekirdi. İş, karınca gibi çıraklardan, bereket Allah'tan... Allah'tan 'Bereket' diye bir dua var. Yoksa biz nasıl çok ederdik az olanı?

Askerden gelince kendime ait bir tamirhane açarım ümidiyle çalıştığım günlerde öğrendim; insan eli değdikçe çalışma sistemi bozulan elektrikli ev aletlerini eski düzenlerine kavuşturmayı... İnsanın eli ateşe değdikçe daha çabuk bozuluyor düzen. Bilmem kaç devir çamaşır makinelerinin çıkaramayacağı kir ve bilmem kaç wattlık süpürgelerin yutup hazmedemeyeceği ayıp, donup kalıyor suç dolaplarında. Bir gün hepimiz eriyeceğiz! Allah'ım; Nuh'un gemisi senin gemindir şüphesiz. Geminde bize de bir köşe. Dönemediğim köşeye sığınırım... Beni boğmayan denize sarılırım.

Balıkçı barınaklarına çarpıp kırılan dalgalar denize küsmüyorsa kıyıların da bir bildiği vardır elbet. Yaz olunca usta, kalfa, çırak hep beraber gittiğimiz tuzlu sular temizlerdi kirimizi, terimizi... Yaralarımı tuzlu suyla yıkardım. Ustam bilmezdi suyla, yarayla konuşurdum.

Yaradan, sudan vazgeçtim. Artık insan insanla konuşmuyor usta. 'İnsan, insana hiç bunu yapar mı?'

Ben hiç almadım ama haftalıklar dağıtıldıktan sonra güvercin almak için ayrılırdı paralar. Sahi siz hiç villalarda, lüks evlerde güvercin besleyen gördünüz mü? Kenar mahallelerdeki düşük gelirli evlerin teraslarında güvercinler olur. Bir sorsanız güvercinlerin özelliklerini, nasıl aldıklarını Ferrari almış gibi anlatırlar size. Zengin oldukça yalnızlaşıp papağanlarla konuşmak kötüdür değil mi Allah'ım?

Mezar taşlarındaki yazıları okumanın unutkanlık yapacağını söylerdi büyüklerimiz. Mezar taşlarında ne yazdığını ve isimlerini hatırlamasam da anneme götürürken 3 İhlas - 1 Fatiha okuduktan sonra koparırdım mezar çiçeklerini. Bir gün bu 'yazmak' işinden çok zengin olursam ülkemdeki, Bosna'daki, Çeçenistan'daki, Azerbaycan'daki, Ortadoğu'daki, Afrika'daki... bütün mezarlara çiçek ısmarayıp 3 İhlas 1 Fatiha okuyacağım Allah'ım.

Dua için paraya gerek yok değil mi? Yazımı kısa tutuyorum hemen duaya başlıyorum. Samimiyim Allah'ım. Dua, şimdi. Çiçekler edebiyat dergileri çok satınca...

Mezar çiçeklerini sulayan dualar, ilahiler ezberleyerek yürüdüğüm yollarda bulduğum eski takvim yapraklarını katlayıp cebime koyarak geçmişi silerim sandım ömrümün kara tahtasından. Yüzümün ütüsünü bozmadan en çok susanların arasına adımı yazmayı çok istedim. Okul kürsülerinde tebessüm ederek şiir okurken yaşıtlarım, benim tebeşirim kırılıp kalırdı öğretmenin masasında. Ah medeni cesaretim! Okul şarkıları ezberlediğimiz ders kitaplarından değil Müslüm Gürses, Orhan Gencebay... dinlediğim tamirhanelerde öğrendim:

Düşün, tamir edilemeyen, cesaretin de kırılan bir şey olduğunu. Anlatmaya çalıştıklarımın sadece 'Yeşilçam' ile bir ilgisi yok. Ve kimseye kırgın değilim. Şiiri, annemin şiirini çok seviyorum...

Hz.Ömer'i çok özledim. Seni de...

Not: Edebiyat dergilerinin çok satmayacağını ve kalemin patronlara satmadan 'yazmak' işinden çok para kazanılmayacağını biliyorum...

İhtiyar sayı:4, Yasin Kara

0 yorum: