25 Mart 2012 Pazar

uzun kollar


Fener'deki Sümbüllü meyhanenin müdavimlerinden ayyaş bir zat ise, lodosçular kethüdası Tavukpazarlı Koca Asım Paşazade Turşucu Hüseyin Efendi'nin kankardeşi merhum Gelenbevî Salim Efendi'den başka bir rivayet nakletmiştir: Mezkur batakhanede, bu zatın beyanına göre Yâfes Çelebi, esnaf şeyhine inme inmesine sebep olmamış, ama ustası Zekeriya Efendi tarafından şu sözlerle azarlanmıştı: "Diğerleri senin yeteneğini görüp korktular. Çünkü gediğin elinden alınmasaydı onların bu ticareti yürütmeleri zor olacaktı. Yaptığın kılınç onların bütün müşterilerini ellerinden alır, üstelik bunun arkası da gelir. Ama ben bambaşka bir sebepten onların kararına katılıyorum: Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar. İcad ettiğin silah işte onların tutkularını büyütecek ve zulümlerini arttıracak. Sen onların kollarını uzattın. Oysa kılınçlar yeterince uzun değil miydi?"

Kitab-ül Hiyel, İhsan Oktay Anar

12 Mart 2012 Pazartesi

anayasa mı, destan mı?


"İdeal" çözüm, ideal anayasa veya ideal hukuk metni değil, aksine toplumun hayatını, geleceğini, tercihlerini belirleme iddiasında olmayan, bu iddiayı topluma bırakan bir anayasa olabilir. Amerikan Anayasası'nı yapanlardan Benjamin Franklin, 235 yıldır yürürlükte olan, dünyanın en başarılı anayasa metni ortaya çıktığında "Nihai metni dahi kimseyi memnun etmiyor, zira mükemmel bir anayasa yapma imkânı yok" gerekçesiyle anayasanın kabul edilmesini istemişti. Alt maddeleriyle birlikte 24 maddelik anayasa, dünyanın en "iyi" anayasası olarak gösteriliyor. 

Yol Ayrımında, Osman Can 

Not: 1982 anayasası 177 maddedir. 

anayasaya aykırı


Bir kere Türkiye'de anayasa hukukçusu, anayasa hukuku ders kitaplarında yazılı teorileri, anayasa konusuna ve anayasa tartışmalarına en iyi cevabı verecek bilgi kaynağı olarak görür. 300 yıllık modern devlet teorisinin parlak kavramları gözünü kamaştırır. Yeni anaysa yapımı konusunda kafası karışır. "Bir anayasa varken, onu geçersiz kılacak bir anayasa yapılamaz; bu, anayasaya aykırı olur" diye düşünür. "Anayasayı değiştirmek için, yürürlükteki anayasaya bir madde ekleyelim, o bize izin vermiş olsun ve ondan aldığımız izinle yeni anayasa yapalım!" der. "İyi de, bu anayasaya eklemeyi yapan siz iseniz, kendi koyduğunuz kuralın ardından, 'bakın anayasa bize izin veriyor' demek, biraz saçma bir tiyatro olmuyor mu?" diye itiraz edildiğinde, "Hukuk devleti" diye cevap verir. Konuşma ilerlediğinde anayasa hukukçusunun "hukuksal uzmanlığı"nın yazılı metinlerle sınırlı olduğunu görebilirsiniz. Yazılı metin dışında bir hukuk idesinin var olduğunu veya demokratik iradenin yazılı hukuk metinlerinin de yaratıcısı olduğunu ya da halkın kendi kaderini hiçbir hukuk metnine ihtiyaç duymaksızın tayin edebileceğini havsalası almaz. Bu hukukçu dilinin, antidemokratik anayasa anlayışından en fazla mağrur olanları da zehirlediğini, yine bu kesimin farkında olmadan darbeci anayasal düzenin diliyle, kırmızı çizgileriyle ve tabularıyla konuşmasına neden olduğunu görmek, çok trajik, ancak bir gerçek. Fikir edinmek için, Alevilerin, muhafazakârların ve solcuların anayasa tartışmalarına hâkim olan dillerine ve bu kesimler için hazırlanmış anayasa raporları veya taslaklarına bakmak yeterlidir. Hepsinin ortalamasını alıp ve kırmızı çizgilerini topladığımızda , herkesin değiştirmeyi iddia ettiği ittihatçı anayasal düzenin dili ve sistematiğinden başka bir şey ortaya çıkmıyor. Bu da trajik bir duruma işaret ediyor. 

Yol Ayrımında, Osman Can

4 Mart 2012 Pazar

rachel


Peki dördüncüsü? İslam irfan geleneğini diğerlerinden ayıran da ölümün bu rengidir. Nakşîliğin sırrı ölümün bu dördüncü rengindedir. Ekberîliğin de... Ölümün son rengi siyah ey tâlib! Çünkü dördüncüsü siyah ölüm (mevt-i esved) . Artık kurtulmak, ayrılmak, kaçınmak, yapmamak söz konusu değil. Siyah ölüm, bir eylemsizlik değil, negatif bir eylem ise hiç değil. Bilâkis halkın arasına girmek, halkın içinde yaşamak, halkın ızdırabını yüklenmek demek siyah ölüm.İnsanın dertleriyle hemhâl olmak da nefsi öldürmenin diğer bir adı. Kendinden, derviş kibrinden, keyfinden uzak durmak. Kitlenin içinde bir karınca hâline gelmek. Ezilmek. Çiğnenmek. Gürültünün arasında. Hizmet uğruna. Nefsin rağmına. Manastırdan çıkmak yani. Tekkeden ayrılmak. Kendi gönlünle başbaşa kalmaktan vazgeçmek. Hira'yı terk etmenin diğer adıdır siyah ölüm. Zaten ölmüş olanın ölümüdür. Hakikate ermiş olanın. Ferdin değil, ferdiyetin ölümü. 

Ölümün Dört Rengi, Dücane Cündioğlu