26 Mart 2011 Cumartesi

giderken söylenmiştir



I

Bakın ne diyorum, dünya
Sekerek yürüyor, gözümden düştü ya

Seviyorum aklımın almadığı şeyleri
Titriyorum emin olduğum zaman
Evlerin ev halkının ve devletlerin
Gidiyorum bıraktığı boşluktan

Nefes alıp emek veren, insan görünce kaçan
Gereksiz harcamalar gibi herkesin
Canını sıkan ve sonra bakan
Gidiyorum, bu kesin.

II

Toprağım ben, dünyanın kök saldığı
Ancak uyurken Rabbime nazım geçer

Dünyayı, o görkemli hastayı
Belki bir rüzgar eser beni görmeye
Diyerek bekledim ve düşündüm ki
Gözlerim kalacak benden geriye

Suyu görünce susan bir anneyle bir baba
Gibi yaşadım bir kabuğun altında,
Dedim bir şey gösterin isim koyacak
Bir şey gösterin, şaşırsın bana

III

Bu kadar mezarın arasında ne büyür
Ey ölüm, gel otur şuraya ve düşün

Sözcük yapımında kullanılan
Bir şeydir senin gülüşün
Herkes güzeldir sustuğu kadar
Sen de güzelsin, bu mümkün

Ne kaldı geriye aslına uygun olan,
Tutumlu güneş, girişken gün
Gibi sen kaldın, eli ekmek tutan
Bir bahçe kadar düzgün

İbrahim Tenekeci

23 Mart 2011 Çarşamba

kavrulmuş kahve kokusu


"Bu kentte hiç bir değişiklik yoktu... Alan yerindeydi. Saat ağır ağır işliyordu. Yalnızca çiçekler açmış, büyümüştü... Kavrulmuş kahve kokusu, künefe kokusu. Eski damların üzerinde sabun fabrikalarının bulut bulut dumanları. İnsanlar alışveriş yapıyorlar, yemek yiyorlar, gülüyorlar. Satıcılar bağırıyordu. 'Gazze balığı! Yafa portakalı! Eriha muzları!' Keçiboynuzu ve meyan kökü satıcısının çanları, dans havalarına eşlik ediyordu. Gazete satıcısı boğazını yırtarcasına bağırıyordu: El Kuds, El Şaab, El Fecr! Kissinger meselenin çözüleceğini müjdeliyordu! İnsanlar ekmek, sebze, meyve satın alıyorlardı."


12 Mart 2011 Cumartesi

incesaz - gümüş

bir beyit bin anlam..


Yine zevrâk-ı derûnum kırılıp kenâre düşdü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düşdü

Şeyh Galip

11 Mart 2011 Cuma

zaman hırsızı


Sabahları herkesten önce kalkmayı çok seviyor. Bunu hep sevdi; herkesin uykuda olduğu sabahın erken saatlerinde kalkmayı, bir alışkanlık, bir tutum haline getirmeyi ilk ustası öğretmişti ona. "Şairlerin dünyaya hâkim olacakları saatler, herkesin uykuda olduğu saatlerdir," derdi ustası. "Gece yarısından sonradır ve sabahın ilk saatleridir. Herkesin uykuda olduğu saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar. Başkalarının zamanlarını çalarlar. Dünyanın saklı zamanlarını, uykulu zamanlarını kullanırlar. Herkesin ortak kullandığı saatlerde, zaman zayıflar, güçsüz düşer. Çünkü paylaştırılmış, bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve gölgenin oyunlarından mahrum bırakılmıştır, her şey çok aydınlıktır. Nesnelerin ve hayatın görünüşü çiğdir. Nesneler de gizlenir, esinler de. Kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte. Oysa, dünyanın uykulu olduğu saatlerde, dünya da, doğa da, nesneler de kendilerini daha çabuk ele verirler. Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan dünyayla söyleşmek için. Sözcüklerin ilk günkü anıları, en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılırlar."

Elli Parça, Murathan Mungan

2 Mart 2011 Çarşamba

"oku evlâdım!"


Düşünen ve yazan Cemil Meriç'ten çok, yaşayan Cemil Meriç var karşınızda. Bazen samimi bir dost, bazen asabi bir hoca. Bazen müşfik bir baba, bazen münzevi bir aydın. Ömrünün otuz karanlık yılını, ışık dolu harflerle eserlerine işleyerek körlüğün nârını ilmin nûruna çeviren bu "fikir işçisi"nin mahremiyetine giren her insana söylediği ilk sözü biz de tekrarlayalım: "Oku evlâdım!"

sayfadaki izler


Genç delikanlı okulda da aradığını bulamamaktır. Anfiye birkaç solcu arkadaşı ile girer ve en arka sıralara oturur. Zaman zaman hocalarının bilgi eksiklerini ders sırasında yüzlerine vurmaktan çekinmez. Bir gün dersten sonra Sabri Esat Siyavuşgil kendisini çağırır ve "Evladım, senin bu derslere ihtiyacın yok. Sen okula gelme" der. Cemil Meriç'in de hayatı zaten Sahaflarda ve yeni keşfettiği üniversite kütüphanesinde geçmektedir. Kütüphanenin geniş mermer merdivenlerini her gün ikişer ikişer tırmanır ve bilgi okyanusuna, kalın camlı gözlüklerini düzelterek dalıp gider. Bu kütüphanede yaptığı en büyük keşif, Pierre Larousse'un çıkardığı XIX. Asrın Büyük Lügatı'dır. (Grand Dictionnaire du XIX. Siécle). Bu on yedi ciltlik ansiklopedi onun evrensel iştihalarını tıka basa doyuran bir ziyafet sofrasıdır. Daha sonra bu lügatın çeşitli nüshalarını toplayıp has öğrencilerine de vermiş ve "Bütün kütüphanenizi satın ama bu kitabı elden çıkarmayın" demiştir. Grand Dictionnaire'in Balzac maddesini ve onun Paris Hayatından Sahneler adlı eserinin özetini olduğu gibi defterine çeker. Bu arada kağıtları, Dictionnaire'in üzerine koyup not aldığı için kütüphaneciden bir de azar işitir. "Siz kitaba meraklı birisiniz, kaleminizin kitabın sayfalarında izler bırakmasına gönlünüz nasıl razı oluyor" ihtarı Cemil Meriç'in ömrü boyunca öğrendiği bir ders olacak ve daha sonraki yıllarda talebelerinin de çocuklarının da kitaplara karşı nazik ve dikkatli olmalarını hep bu hikayeyi naklederek isteyecektir.

Babam Cemil Meriç, Ümit Meriç Yazan