24 Nisan 2012 Salı

tahammül, keder, hüzün


Sözgelimi, Japonya'da yakın zamana kadar antidepresanlar yaygın bir kabul görmüyordu. Küresel rüzgârlar muhafazakâr Japonya'nın psikiyatri bilimine de tesir ederek bu ilaçların pazardaki yerini almasını sağladı. ABD psikiyatrisinin etkisiyle, Japonya'da da son beş yılda giderek artan sayılarda yeni ilaçlar tüketilmeye başlandı. Oysa bu ilaçların getirdiği uçarı neşe hali ve parlaklık, Japon geleneği içinde olumlu kişilik özellikleri olarak değerlendirilmiyordu. Keder, Japon toplumuna kaybı, geçiciliği ve kusurluluğu hatırlattığı için hoş karşılanmaktaydı. Kişinin sıradan keder ve yası yaşamasını engelleyecek bir ilacın onun kişiliğine, duyarlılığına ve manevi gelişimine zarar vereceği düşünülürdü. Keder ve kayıplara duyarlı bir biçimde verilen tepki, Japonya'da her zaman çok önemli olmuştur. Tiyatro, edebiyat, geleneksel ve modern halk şarkıları; nostaljiye, kayıp ve yas duygularına, şeylerin geçiciliğine olumlu göndermelerle doludur. İnsanlar ayrılık ve kayıp durumlarında rahatça ağlarlar; fakat aynı zamanda bu yaşantılardan güç devşirirler, hayatta kalanlarla bağlarını güçlendirirler ve grup dayanışması sağlarlar. Öfke ve huzursuzluktan farklı olarak, hüzün, yas ve melankoli bu dünyanın geçiciliğini hatırlattıkları için âdeta buyur edilirler. Konfüçyüsçülük ve Budizm, tahammülü öne çıkarır, keder ve hüzne bir içsel gelişim vasıtası olarak değer verirler. Dışadönüklük, girişkenlik, sokulganlık ABD'de bir satıcı için vazgeçilmez kişilik özellikleri; bir Japon için ise duyarsız ve hoyrat toplumsal davranışlardır.

Kalbin Direnişi, Kemal Sayar

19 Nisan 2012 Perşembe

contra


Sakin bir ilişkinin imkânsızlığı, aslında son derecede doğal bir sonuca daha yol açtı: Konuşmayı unuttum. Belki zaten büyük bir hatip olmayacaktım, ama insanların sıradan akıcı konuşmasına sahip olabilirdim. Ama sen daha çok küçükken sözü bana yasakladın, "Tek bir itiraz yok!" tehdidi ve yanı sıra kalkan el, o zamandan beri bırakmıyor peşimi. Senin karşında -kendi meselelerin söz konusu olduğu sürece mükemmel bir hatipsindir- tıkanan, kekeleyen bir konuşma tarzı edindim, bu kadarı bile çok fazlaydı senin için, sonunda sustum, önceleri belki inattan, daha sonra ise senin karşında ne düşünebildiğim ne de konuşabildiğim için. Ve benim asıl eğitmenim sen olduğun için de, hayatımın her alanını etkiledi bu. Sana itaat etmediğimi düşünmen, çok tuhaf bir yanılgı. "Daima her şeye contra", senin sandığın ve beni suçladığın gibi, senin karşında gerçekten hayatımın temel ilkesi olmadı. Tam tersine: Eğer sana daha az uysaydım, benden çok daha hoşnut kalırdın mutlaka. Tüm eğitim tedbirlerinin tam yerini bulduğunu söylemek çok daha doğru; tek bir müdahaleyi savuşturmayı denemedim; ben olduğum halimle, senin eğitiminin ve kendi itaatkârlığımın bir sonucuyum (temel yapım ve hayatın etkileri dışında tabii). Bu sonucun yine de seni utandırması, hatta farkında olmaksızın bunu kendi eğitiminin bir sonucu olarak kabullenmeyi reddedişin, tam da senin elinin ve bendeki malzemenin birbirlerine bunca yabancı olmasındandır. Derdin ki:"Tek bir itiraz yok!" Ve böylece sana rahatsızlık veren, içimdeki karşıt güçleri susturmak isterdin, ancak bu etki benim için fazla güçlüydü, ben fazlasıyla itaatkârdım, tümüyle suskunlaşır, senden saklanır ve ancak kudretinin bana, en azından doğrudan, erişemeyeceği kadar uzaklaştığımda kıpırdamaya cesaret edebilirdim. Oysa sen karşıda dururdun ve bu durum yalnızca senin gücünün ve benim zayıflığımın olağan sonucuyken, her şey sana yine "contra" gibi görünürdü.

Babaya Mektup, Franz Kafka

10 Nisan 2012 Salı

tünel



Ateşçi gelir, kömür atar ve tren
Deler sizin karanlığınızı
Ateşçi gelir, kömürü karıştırır ve tren
Çıkar sizin karanlığınızdan

Sizin tünelinizi hatırlıyorum sanki
Tren değil yolcular geçiyordu
Ve hatırlamıyorum bundan
Daha karanlık bir yolculuğu

Nasılsa kendi karanlığınızdan
Bir gün siz de geçersiniz
Çıkar karşınıza bir avuç kül
Ve söndü sönecek ateşiniz

Haydar Ergülen