tag:blogger.com,1999:blog-49331150809154842332024-03-13T17:26:24.175+02:00âyine-i devrânmed cezir vakitlerde gülümseyebilmek, hayat bu belki de..âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.comBlogger202125tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-39691128967128542202019-06-22T02:38:00.002+03:002019-06-24T01:55:37.788+03:00beraber
Bundan sonra hiç kimse sana benim kadar yakın olmayacak. Beraber Almanca öğreneceğiz, ben İngilizce öğrenmek istiyorum, beraber İngilizce dersi alacağız, ben kitaplar tercüme edeceğim, bunları beraber okuyacağız, neşeli ve kederli olacağız, ne olursa olsun, bütün bunlar hep beraber, hep ikimizin iştirakiyle olacak ve başka hiç kimse karışmayacak. Pek az misafirliğe gitmek ve pek az misafir âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-89293359227604389712019-03-26T00:20:00.002+02:002019-03-27T14:27:35.837+02:00haklı çıkmak
Sesini duymak istemiyorum bu insanların. Daima haklılık psikolojisi içindeler. Her konuda en baştan haklılar. En iyi becerdikleri şey, haklı çıkmak. Sinema, işte bu insanlarla dolu. Üretmeyen, üretemeyen, yalnızca üten, tek yeteneği bu olan... Yalnızca sinema mı, tüm ülke, kıllarının arasında bit, pire ve kene barındıran köpek sırtı gibi. Bu ülke yalnızca parazitler için mümbit, üretenler âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-53719210151939916052019-03-13T22:34:00.002+02:002019-03-13T22:35:53.319+02:00niçin?
Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi ilk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkânsızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının bu en âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-82974942729279256162018-11-19T15:44:00.000+02:002018-11-19T15:53:15.291+02:00mamul
"Hiç kimse, bizi biz yapacak verileri sunamaz. Toplumun ellerinde pekala bir 'mamule' dönüşebiliriz fakat bir 'eser' olmak istiyorsak, biricikliğimizi bizzat kendimiz inşa etmeliyiz. Cemiyet sana kimlik belgesi, bilet, makbuz, karne, ehliyet, sertifika, diploma, banknot, evlilik cüzdanı, fatura, poliçe, bordro, reçete, akciğer filmi ve nihayet ölüm belgesi verir; seni öğrenci, asker, eş , âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-61124516204666406352018-11-19T15:23:00.001+02:002018-11-19T22:50:25.682+02:00
merhaba yeniden, ne kadar uzun zaman olmuş ufak çaplı bir şok geçiriyorum şu an son postun tarihine baktığımda. neden böyle oldu hiçbir fikrim yok, onca zaman kitap okumadım mı tabi ki okudum, fotoğrafını çekip paylaşmak daha kolay geldi sanırım :/ bundan sonra buraya da yazacağım, söz :)
âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-51469128832182981122016-12-08T02:00:00.000+02:002016-12-13T00:59:35.292+02:00sanık
Sanık sandalyesinde otururken bile insanın kendinden bahsedilişini işitmesi daima ilgi çeken bir şey oluyor. Savcının da, avukatımın da yaptıkları savunmalar sırasında diyebilirim ki, benden, işlediğim cinayetten fazla konuşuldu. Zaten iddia ile savunma birbirinden çok mu farklıydı sanki? Avukat kollarını havaya kaldırıyor, benim suçlu olduğumu, fakat hafifletici sebepler bulunduğunu ileri âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-84015504436512722152016-11-30T21:46:00.000+02:002016-11-30T21:47:36.841+02:00hasta çocukların duası
Benim gökyüzümde kuşlar
kanat çırpmıyor artık
lacivert gecelerim
suya düşen kıvılcımlar gibi
söndü yıldızlarımız
siz, ulaşılmayan gene de benim olan
uzak dağ başları
pencerem sislere açılıyor hep
nerede kaldınız
aydınlık sabahları muştulayan ak horozlar
dönün rüyalarıma
geniş avlular, kuyuların çıkrık sesleri
dağ yolları, şen çıngıraklar
dönün rüyalarıma
yaz geceleri
ak çarşaflar, sabun âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-44382673299677834902016-11-28T19:12:00.001+02:002016-11-28T19:15:31.191+02:00varoluşumuz
Varoluşla olan durum neyse doktorumla da o. Kendimi hasta hissediyorum diye şikayet ettim. "Muhtemelen çok kahve içiyorsun ve yeterince de hareket etmiyorsun." diye cevap verdi doktor. Üç hafta sonra yine başvurdum ve gerçekten iyi olmadığımı; fakat bu sefer kahveden olmayacağını çünkü ağzıma sürmediğimi, hareketsizlikten de olmayacağını çünkü her gün yürüdüğümü söyledim. "O zaman sebep, âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-53725858808604448132016-11-27T22:15:00.001+02:002016-11-28T19:04:14.390+02:00burjuvazi
Bebeklikten, gençlikten ya da yetişkinlikten farklı olarak çocukluk, çoğu tarih dönemlerinde bilinmiyordu. Hıristiyanlığın güçlü etkisinin söz konusu olduğu yüzyıllarda bile bu küçük varlık fark edilmedi. Ressamlar, bebeği minyatür annesinin kucağına alınmış bir yetişkin olarak resmettiler. Çocuklar rönesansta Hıristiyan tefecilerle ortaya çıktı. Yaşadığımız yüzyıldan önce ne fakirler ne de âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-47244841779226434992016-11-25T21:42:00.001+02:002016-11-25T21:42:25.018+02:00muharebe tadı
100 yaş bunalımı nedir bilir misiniz?
Ergenlik sorunlarına benzemez. Hoplayıp zıplayarak yatıştırılamaz.
30 yaş depresyonundan tamamiyle farklıdır. Muğlak bir iltifatla ["Kilo mu verdin?"] dağılmaz.
Orta yaş kriziyle karıştırılmamalıdır. 'İkinci bahar' tesellilerinden yoksundur.
Zaman daima aleyhimize işler. Fakat benim yaşımdaysanız, her nefes bir muharebe tadı verir. Gençlerin âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-38270808435615024862016-11-25T20:35:00.000+02:002016-11-25T20:35:05.344+02:00bilinç
Peki siz neden sadece normal ve müspet olanın, kısacası sadece erdemli olanın insanın çıkarına uygun olduğundan bu kadar büyük bir ciddiyetle ve kesinlikle eminsiniz? Akıl, çıkarları konusunda yanılamaz mı? Ama belki de, insan sadece refahı sevmiyordur. Belki de, insan bir o kadar da ızdırap çekmeyi sevmektedir. Belki de ızdırap en az refah kadar onun çıkarına uygundur. Üstelik, insanoğlu âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-51781915821798214822016-11-24T00:08:00.000+02:002016-11-24T00:08:23.516+02:00hiçliğim
Ama en kötüsü, sorgulama değildi. En kötüsü, sorgulamadan sonra hiçliğime geri dönmekti; aynı masanın, aynı yatağın, aynı leğenin, aynı duvar kağıdının olduğu aynı odaya. Çünkü yalnız kalır kalmaz, hangi yanıtı verseydim en akıllıca olurdu diye ve belki düşüncesizce bir sözle uyandırmış olabileceğim kuşkuyu gidermek için gelecek sefere ne söylemeliyim diye uzun uzun düşünüyordum. Soruşturma âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-32901698543793116542016-11-23T02:14:00.002+02:002016-11-23T02:32:43.056+02:00sis
İki şehri var gecenin, biri gözümde
Tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
Gibi çöken siste, bana bu uykusuz
Şehri niye bıraktın, göze alamadığım
Bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
Gece değil istediğin hayli karanlık
Bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
Hevesindesin!
Gözlerini anlıyorum henüz
Bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
Gözlerimizi uzaklıklar değil ki âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-17522075271555465472016-11-19T16:05:00.003+02:002016-12-08T02:03:54.496+02:00sadri alışık denilen hergele
Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-64441130046081993732016-11-19T15:30:00.000+02:002016-11-19T15:30:12.293+02:00zaptetmek
İnci Deniz Dibinde filminizde mumlardan damlayan taneciklerle zamanın, saat mekanizmasının durdurulması çok ürkütücüydü.
İşte zamanı, zamanın durmasını imgelesin diye yapmadım onları. Yalnızca içgüdülerim dedi ki: Ya bunu çek! Daha sonra bazı yönetmenlerin söyleşilerini okuduğumda benim gibi düşündüklerini görünce çok sevindim; yalnız olmadığımı gördüm. Aslında beni sinema yapmaya iten âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-54967203940247989512016-11-14T23:21:00.000+02:002016-11-14T23:21:02.786+02:00her şeyin geçip gittiğini bilmek
Ama alçakgönüllülükle her şeyin geçip gittiğini bilen kişi, bahçesini cennete dönüştürebilen her insanın ne kadar mutlu olduğunu, mutsuz olanın da yorulmadan sırtındaki yükle nefes nefese yolunda ilerlediğini, bu güneş ışığını bir dakika daha fazla görmenin herkesi aynı şekilde ilgilendirdiğini anlayan kişi - evet, o kişi de huzurludur, hem kendisinden bir dünya kurar hem de bir insan olduğuâyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-90176475812330725922016-04-26T21:15:00.001+03:002016-04-26T21:15:54.064+03:00içimdeki ahlak yasası
Kant, rasyonalistler ve empiristler arasındaki çatışma sonucu felsefenin girdiği açmazdan bir çıkış yolu göstermeyi başarmıştır. Bu yüzden Kant'la birlikte felsefe tarihinin bir dönemi daha kapanmış olur. 1804'te Romantik Çağ başlamaktayken öldü Kant. Könisberg'teki mezarında en ünlü sözlerinden biri yazılıdır: 'Ne kadar sık ve uzun düşündüysem şu iki şey hep yeni ve artan bir hayranlık veâyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-25132767675065712942016-04-26T20:52:00.001+03:002016-11-25T21:52:48.692+02:00senin denizlerin sana yeter
Denizi görmemesi bir eksiklikmiş gibi acıklı bir yüzle yüzüme bakıyor.
-Görmedim, diyor. Nerede göreyim?
-Biliyor musun Yakup,diyorum. Üzerinde yaşadığın kürenin dörtte üçü sularla kaplı ve sen hiç deniz görmemişsin... Dahası da var, yaşadığın ülkenin üç yanı deniz...
Yakup yüzüme bakıyor.
-Boş ver, diyorum. Biz gördük de ne oldu? Dörtte üçü sularla kaplı bir küre üzerinde temiz âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-63469057752778567462014-11-02T03:02:00.001+02:002014-11-02T03:23:04.146+02:00hayırlı tahsilâtlar
Haram ediyor kendini, boş yere. "Helal sana!" diyemiyoruz. Kendisine "Türk Bakkallarını Koruma ve Kendi Kendine Konuşanlara Deli Deme Hakkını Elinde Bulunduran Muvazzaf İki Namaz Arası Camii Cemaati" olarak Allah'tan rahmet; sevenlerine ve ailesine başsağlığı; kredi kartı borcu olan bankaya hayırlı tahsilâtlar...
Allah tahsilâtını haczetsin!
Âmin ve goool!
Öykü Yapım Çalışmaları, Doğukan âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-21189542599087096242014-05-25T12:47:00.001+03:002014-05-25T12:47:20.017+03:00uzun dilek
yalan yok! ben bir iç geçirme olarak alıyorum bulunduğum bu yeridönüp kendime, dönüp artık gözden düşmüş bu çarşıyakepenkleri büyük bir gürültü ve tek bir hareketle kapatmak istiyorumimgelerden sıkıldım, tasvirlerden, sonu gelmez betimlemelerdensözü doğrudan ve yormadan birdenbiresözün koynuna girip incitmeden kimseyi söylemeliyimböylecebelki benim de bir sahtekar gülümsemem olurdubelki âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-48262593212980991952014-05-08T23:58:00.003+03:002014-05-08T23:58:20.644+03:00yamuk
Burada, nasıl olsa devlete karşı bir yamuk yapmadığı için çok uzun süre içeride tutulmayacağını bilen bir banka hortumcusu var. Geleceğini garanti altına almış bir hırsız. "Devlete karşı yamuk" biraz genellemeci oldu; devlete siyasi - ideolojik bir yamuk yapmamış... Zira devlet, en azından içinde bulunduğumuz dönem itibariyle (1997) hırsızları çok seviyor. İşte bu hırsız volta atarken yanımaâyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-50424475920919623512014-05-06T23:14:00.002+03:002014-05-06T23:22:22.254+03:00sabretmek
İstanbul'un esmer kardeşlerinden olan Beyrut da bu güzel şehirlerden, kaybedilen kardeşlerden biridir, örneğin. 1982'de çöldeki serap olan İsrail onu yerle bir ederken, Hamra caddesinde savaş boyunca kapanmayan bir yer vardı: Cafe Modca. Bir şehir boşalırken, insanlar azalırken, o kafeterya geride kalanlara moral vermişti kahvelerinin, çaylarının yanında. Kapanmamakta ısrar eden bu yer, âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-38367019314768981712014-05-04T21:59:00.002+03:002014-05-04T22:00:36.923+03:00ağır
Kimileri, bizim uyuyakaldığımız için, tembellik yaptığımız için Batılıların bizi geçtiğini, bizim aradıklarımızı onların bulduğunu söylüyor. Yanılıyorlar! Çünkü biz, hiçbir zaman onların bulduklarını aramadık. Ama bulduklarımızdan birçoğunu kaybettik; bu doğrudur. Başkaları insanın zaaflarını kullanmasınlar diye insanın zaaflarını bilim haline getirmedik, yazmadık. Bunları tüccarların âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-71292161549482632022014-05-04T21:34:00.000+03:002014-05-04T21:34:22.950+03:00mektep binası
Son tenkidi, mektebin binasına karşı yapacağız. Medresenin içinde okunan kitapların kalın cildini andıran tipik bir yapı tarzı vardır. Bu üslûb, aynı zamanda kendi içine kapanan okuma adamının beli bükük oturuşunu da canlandırmaktaydı. Her nerede bu yapı tarzını görsek, oranın medrese olduğunu, orada kitap ve talebe bulunduğunu anlar ve sesimizi hürmetle alçaltırdık. Mektep devrinde, âyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4933115080915484233.post-3189959955093208532014-04-28T22:21:00.000+03:002014-04-28T22:22:11.359+03:00âleme koşanlar
İnsan, her şeyi öğrenmek zorunda mıdır? Her şeyi bilenler, her şeyi bilmek için iştiyak duyanlar ve bu halleriyle övünenler, kendilerinden kaçıp âleme koşanlardır. Kendini bilmek için âlemle kendi benliklerinin temas noktalarına uzanan, bilgilerini burada toplayanlar ise gerçeği bilenlerdir. Bilgilerimizin Allah'tan eşya zerrelerine doğru derece derece basamaklanan hakikatler sahnesi olduğunuâyinehttp://www.blogger.com/profile/12768294897826908223noreply@blogger.com0