22 Aralık 2010 Çarşamba

aydın


Aydın, toplumun genelinin dışına çıkan, sıradışı olan ve toplumun genelinden farklı talepleri, zevkleri, düşünceleri, felsefesi ve vizyonu olan insan demektir. O yüzden aydın olmak özel bir şeydir. Ama aydının yapmaması gereken bir şey vardır, kendi özel durumunu siyasi bir dile tercüme etmek... "Ben çok özelim, çok iyiyim, toplumsal ortalamanın çok üstündeyim, o halde yönetim hakkı bana aittir. Siyaseti ben belirlerim, anayasanın ne olması gerektiğine ben karar veririm" dememelidir. Bunu dediği andan itibaren o aydından bir "despot" meydana gelir. Örneğin, Yalçın Küçük Aydınlar Üzerine Tezler adlı kitabında şöyle diyor: "Türk aydınının tarihi yenilik düşmanı bir halkı yenilikçi yapmanın tarihidir." Aydının her zaman toplumu belli ölçülerde aydınlatma sorumluluğu vardır. Fakat bu sorumluluk aydına toplum üzerinde hiyerarşik bir yetki sağlamaz. Yani, siz aydın olabilirsiniz, bir sorumluluğunuz da olabilir. Toplumun geneli, toplumun ortalaması, politik ve kültürel olarak geride olabilir ve siz onlara bir şeyler anlatabilirsiniz. Ama sizin onlara bir şeyleri anlatabiliyor olmanız veya anlatabilecek olan bilgiye sahip olmanız, size o toplum üzerinde hegemonya kurma hakkını, halkı düşman görme yetkisini vermez. Aydın, toplum üzerinde böyle bir hegemonya kurmaya başladığı zaman şöyle bir tablo kaçınılmaz olarak gözler önüne serilir:

Aydın, despota ve halk düşmanına dönüşür. Aydın bu işe iyi niyetle başlasa da daima kendisinin aydın, halkın ise cahil olduğuna yönelik bir genel kabulden hareket ettiği için aradan yıllar geçer ve zamanla kendisi toplumun gerisinde kalır, ancak bunu fark etmez. Kendisinin toplumun gerisinde kalabileceğine ihtimal vermediğinden dolayı kendinden uzaklaşan toplumun karanlığa doğru gittiğini düşünmeye başlar. Aydın ile geri kalmış olan bir toplum arasındaki ilişkiyi mağaradakilerin yaşadığı bir ilişki olarak değerlendirelim; aydın o mağara içerisinde bir mum yakabilen kişidir. Ve o mumla toplumu güneşe götürme sorumluluğu ona aittir. Aydın, toplumu gün yüzüne çıkarmak gibi bir görevi yerine getirmeyip "Ben mumu yakıyorum o halde herkes sürekli benim etrafımda toplanmalı ve ben ne diyorsam onu yapmalı" derse; o toplum, zaman içerisinde "Bir mum yetmez bize" diye düşünerek arayışlara başlar. Toplum, gün yüzünün dışarda olduğunu görür, mağaradan çıkma yollarını araştırır ve bulur. Aydın ise elinde mumu tutarak toplumun karanlığa sürüklendiğini düşünür, onu cehaletle suçlar. Oysaki toplum karşısında gericileştiğini fark etmez. Elinde imkan olduğu sürece, toplumu durdurmayı "aydın sorumluluğu" olarak meşrulaştırmaya çalışır. Yaşadığı ise bir trajedidir aslında...

Darbe Yargısının Sonu, Osman Can

1 yorum:

tarih84 dedi ki...

çok haklısın Aydın boyunu aştı bu ülkede, yada Aydın geçinenlere gün doğduğu bir dönemdeyiz.Malesef ülkemizde son yıllarda uçlara ayrılındı, ya sağcısın ya da solcu ortası olabilecek bir zihniyet yok oldu.Ya da sağ görüş olsa da sağa oy atmayan, sol görüş olsada solun lider anlayışını beğenip ona atmayan kesim de kalmadı.bu işleri iyice tırmandırdı.anlamlandıramıyorum.
referanduım dönemi aydınların bilgi ışında bize yollar sunma zamanı olmalıydı.bakınız yollar diyorum ama sanatçısı aydını tek bir yol gösterdi ve dayatmalara gidildi.
biri turancılık, türkçülük alalah nidaları yükseltti diğer bir bayan hem de başı açık bir bayan burka nın bir aşk olduğunu, burkayı çok matah birşey miş gibi alladı pulladı ve bu yazar bir de sosyolog olacaktı.açık-kapalı değil meselem ki zaten hiçbir zman böyle şeylere takılı kalmadım.şu bir gerçekki ne burka ne çıplaklık bu raddeye asla katlanamam.neyse yorum saptı konudan.Son sözüm şudurki her kes haddini bilmeli, Aydın aydınlığını, gazeteci gazeteciliğini..nedir bu dayatma, baskı bitsin bu saçmalık gelsin demokrasi.