26 Ekim 2009 Pazartesi

babalar oğul olmuş, oğullar baba


Üstelik zaman zaman babaların oğula, oğulların babaya dönüşümü ihtimalini de içeren bu ilişkinin tarihsel örneklemi için fazla uzağa gitmeye ne hacet. İşte Osmanlı. Daha adından itibaren baba-oğul ilişkisini sahiplenen bu muazzam yapılanma, batı karşısındaki alâkasının başlangıcında tipik baba konumundadır. Asırlarca, bir oğul kadar sevilmese de, karşısında bir baba gibi otoriter davranılır batının. Her bayram bir kapitülasyon harçlığı ile başı okşanıp geçiverilir, gönlü hoş edilir. Osmanlı; bileğinin bu küçük çocuk karşısındaki gücünden, orta yaşları bulmuş olsa da gücünden "hâlâ" emin bir baba gibi, öylesine emindi ki Viyana önlerinde bileği ilk kez zorlandığında sebebini kestiremedi bile. Sadece şaşkınlık, bir gurur kırıklığı. O çocuk bileğini eskisi kadar kolay bükemediğini fark etti. Onun da karşısında şimdi, kendi olduğu kadar erkek olan bir bedeni içinde saklayan ruhla batı beliriverdi. İşin kötüsü şu ki o erkek beden günden güne serpilip büyürken, baba kemik erimesine uğramış olmalı, günden güne küçülüp gidiyordu. Gidişatın doğal sonucu: Babalar oğul olmuş, oğullar baba. Baba bu işe itirazlı olsa da.

Cümle Kapısı, Nazan Bekiroğlu

0 yorum: