
Bir de düşün ki esiri mağaradan çıkarıp dik bir patikada güneşin aydınlattığı bölgelere sürükledik.Bağırdı, yanıp yakıldı, öfkelendi...Kulak asmadık.Gün ışığına yaklaştıkça gözleri daha çok kamaştı.Hiçbirini seçemez oldu gerçek nesnelerin.Sonra yavaş yavaş alıştı aydınlığa.Önce gölgeleri fark etti, arkasında insanların ve cisimlerin suya vuran akislerini.Akşam olunca göğe çevirdi bakşlarını, ayı gördü, yıldızları gördü.Zamanla güneşin suya vuran akislerine bakabildi.Nihayet gökteki güneşe çevirdi gözlerini.Ve düşünmeye başladı.Ona öyle geldi ki mevsimleri de yılları da güneş yaratıyor, görünen dünyanın yöneticisi o.Esirlerin mağarada gördükleri varsa onun eseri.Ve eski günlerini hatırladı.Ne kadar yanlış anlamışlardı bilgeliği.Mutluydu şimdi, mağarada kalan arkadaşlarına acıyordu.Eski hayatına, eski vehimlerine dönmemek için her çileye katlanabilirdi.
Adamın mağaraya döndüğünü tasavvvur et.Karanlığa kolay kolay alışılabilir mi? Dostlarına hakikati söylese dinlerler mi onu? Ağzını açar açmaz alay ederler:"Sen dışarda gözlerini kaybetmişsin arkadaş. Saçmalıyorsun.Biz yerimizden çok memnunuz.Bizi dışarı çıkmaya zorlayacakların vay haline..." İşte böyle aziz dostum.Sana anlattığım hikaye kendi halimizin tasviridir.Yeraltındaki mağara:görünürler dünyası.Yücelere çıkan esir:meseller (idea'lar) alemine yükselen ruh.
Eflatun
p.s. ileri görüşlülüğün bu kadarı.. kaç asır önce söylendi, yazıldı bu satırlar kim bilir
p.s.(1) aslında ileri görüşlülükle değerlendirmek yanlış olabilir, insanın doğasından kaynaklanıyor belki de ne kadar medeniyiz desek de bir yanımız hep ilkel, doğru bir tespit olduğu su götürmez bir gerçek bu arada
0 yorum:
Yorum Gönder