26 Nisan 2016 Salı

senin denizlerin sana yeter



Denizi görmemesi bir eksiklikmiş gibi acıklı bir yüzle yüzüme bakıyor.

-Görmedim, diyor. Nerede göreyim?

-Biliyor musun Yakup,diyorum. Üzerinde yaşadığın kürenin dörtte üçü sularla kaplı ve sen hiç deniz görmemişsin... Dahası da var, yaşadığın ülkenin üç yanı deniz...

Yakup yüzüme bakıyor.

-Boş ver, diyorum. Biz gördük de ne oldu? Dörtte üçü sularla kaplı bir küre üzerinde temiz kalabildik mi? Kirlettik üstelik. Kirletiyoruz. Boş ver Yakup. Senin denizlerin sana yeter. Turna gözlü dağ pınarların var senin. Şu deniz kabuklarına tekne diye düşlerini bindirip çıktığın uzak yolculuklara ben tanığım. Senin yolculuklarını biz şu çok bilmiş hâlimizle haritalarda görsek ürpeririz. Senin denizlerini haritalarda görsek boğuluruz. Biz düş yoksulu olduk Yakup. Benim sevgili çocuğum.

Yakup, güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. Düşük omuzları kalkıyor. Ben konuşmamı sürdürüyorum.

-Sen o köyden hiç çıkma Yakup. Hep tertemiz kal, kirlenme. Öykülerime uğra ara sıra yeter.

Küller ve Kemikler, Ahmet Uluçay

0 yorum: