O gün her nasılsa sınıfta İngilizce Öğretmenim Mr. Ostrowski'yle yalnız kalmışım bir ara. Mr. Ostrowski, uzun boylu, gür bıyıklı, adeta kırmızı tenli bir beyazdı. Benim aldığım en iyi notlar arasında onun dersi de vardı; o da beni beğendiğini her vesileyle hissettirmişti bana. Daha önce de söz ettiğim gibi, adeta doğuştan 'danışman'dı bu adam; ne okunacağı, ne yapılacağı herhangi bir şey hakkında ne düşünüleceği konusunda hemen hemen her konuda öğütler verir dururdu. Biz de Mr. Ostrowski hakkında pek nazik olmayan şakalar yapardık kendi aramızda; bu adam sınıfta bize anlatıp durduğu o 'hayatta başarı kazanmanın yolları'ndan biraz da kendisi yürüyüp daha iyi bir yere gitmek yerine, neden Mason gibi küçük bir kasabada öğretmenlik yapıyordu yani?
Biliyorum ki Mr. Ostrowski bana o günkü öğüdünü de iyi niyetle vermişti. Bana karşı kötü bir niyeti olduğunu hiç sanmam. O günkü öğüdünün tek nedeni, onun beyaz Amerikalı mizacında yatar. Ben onun en iyi öğrencilerinden biriydim, hatta okulun en iyi öğrencilerinden biriydim; ama onun 'sizin yerinize' düşünebildiği gelecek, bütün beyazların siyahlar için düşündüğünden hiç de farklı değildi.
Mr. Ostrowski o gün bana şunu sormuştu: "Malcolm, artık kendin için bir meslek düşünüyor olmalısın. Söyle bakalım neye karar verdin? Aslına bakılırsa ben o güne kadar bu konuda hiç düşünmemiştim ama ona, "Şey, evet efendim, avukat olmayı aklımdan geçiriyorum." deyiverdim. Neden böyle dedim bilmiyorum. Bunun nedenini şimdiye kadar bulabilmiş değilim. Lansing'de o sıralar b-ne bir avukat vardır zencilerden ne de bir doktor vardır; arasanız tek bir kişi bile bulamazsınız; öyle olunca, herhangi bir mesleğe göz koymanıza yarayacak bir tek imaj bile yoktu önümde. Ama o zamanlar kesin olarak bildiğim bir şey vardı ki o da, avukatların, benim yaptığım gibi bulaşık yıkmak zorunda olmadığıydı.
Benim cevabım üzerine Mr. Ostrowski çok şaşırmış bir halde sandalyesindeşöyle bir geriye yaslandı ve ellerini ensesinde kenetledi. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle şunları söyledi bana: "Malcolm, hayatın bizden istediği ilk şeylerden birisi de gerçekçi olmaktır. Bak şimdi bu sözlerimi yanlış anlama sakın. Burada seni hepimiz çok severiz, Sen de biliyorsun bunu. Ama bu onuda daha gerçekçi düşümelisin ve bir zenco olduğunu aklından çıkarmamalısın. Avukatlık ha... Yok bak işte bu meslek bir zenco için gerçekçi bir hedef değil. Senin hakikaten olmayı başarabileceğin bir şeyi düşünmen gerek. Bak mesela ellerin bayağı maharetli; neler yapıyor, neler! İşbilgisi dersinde marangoz atölyesinde yaptığın şeyleri herkes beğeniyor. Ne diye marangoz olmayı düşünmüyorsun? sen buralarda sevilen bir insansın, marangoz olursan bütün işler sana gelecektir."
Sonra sonra Mr. Ostrowski'nin söylediği bu sözler üzerinde düşündükçe, huzursuzluğum büsbütün artmaya başlamıştı. Bu sözler kafamın içinde burgu gibi dönüp duruyordu. Beni asıl rahatsız eden şeyse, Mr. Ostrowski'nin sınıfta öteki öğrencilere, yani beyazlara verdiği öğütlerdi. Zaten bu beyaz öğrencilerin çoğu ona çiftçi olmak istediklerini söylüyorlardı; baba mesleğini sürdürmek niyetindeydi bu çocuklar, büyüdükleri zaman ailelerinin çiftliklerini kendileri işletecekti, niyetleri buydu. Ama baba mesleğini devam ettirmek istemeyip de kendi yollarında yürümek, değişik bir şey olmak istediklerini söyleyenleri Mr. OStrowski hep teşvik ediyordu. Öğrencilerden bazıları, daha çok da kızlar öğretmen olmak istiyorlardı. Birkaç tanesi de daha başka mesleklere girmek istiyordu, birisi veterine olmak istiyordu, bir kız da hemşire olmak istiyordu. Değişik mesleklere girmek isteyenlerin hepsini de Mr. Ostrowski'nin çok teşvik ettiğini, onlara sürekli moral vermeye çalıştığını söylüyordu çocuklar. Ama bu öğrencilerin hiçbirisinin de aldığı notlar benim notlarım kadar yüksek değildi.
Bu konuda o zamana kadar hiç bu şekilde düşünmemiş olmam şaşırtıcı bir şeydi; ama başkalarından neremin eksik olduğu bir yana, o beyaz çocukların hemen hepsinden daha zeki bir öğrenci olduğumu düşündüm. Ama gene de ben, onların gözünde kendi gönlümden geçirdiğim bir şey olabilecek kadar zeki değildim. İşte bu gerçeği anladıktan sonra ben değişmeye başladım, için için.Artık beyazlardan mümkün mertebe uzak durmaya çalışıyordum. Derslere düzenli olarak devam ediyor ve ancak bana bir şey sorulması halinde konuşuyordum. Mr. Ostrowski'nin derslerinde yerimde oturabilmek bile artık adeta bedensel bir işkence oluyordu benim için.
Bu konuda o zamana kadar hiç bu şekilde düşünmemiş olmam şaşırtıcı bir şeydi; ama başkalarından neremin eksik olduğu bir yana, o beyaz çocukların hemen hepsinden daha zeki bir öğrenci olduğumu düşündüm. Ama gene de ben, onların gözünde kendi gönlümden geçirdiğim bir şey olabilecek kadar zeki değildim. İşte bu gerçeği anladıktan sonra ben değişmeye başladım, için için.Artık beyazlardan mümkün mertebe uzak durmaya çalışıyordum. Derslere düzenli olarak devam ediyor ve ancak bana bir şey sorulması halinde konuşuyordum. Mr. Ostrowski'nin derslerinde yerimde oturabilmek bile artık adeta bedensel bir işkence oluyordu benim için.
Eskiden 'zenco' sözünü hiç umursamazken, şimdi bu sözü her duyduğumda durup bu sözü sarfedene sert sert bakıyordum. Benim bu davranışım da onları bayağı şaşırtıyordu. Kısa bir süre sonra etrafımda o 'zenco' ve "Neyin var?" gibi sözleri bir daha duymaz oldum. Benim istediğim de buydu zaten. Öğretmenlerim dahil, hiç kimse bana ne olduğunu tam olarak anlayamıyordu. Sağda solda benim bu halimin konuşulduğunu anlıyordum.
Malcolm X, Alex Haley
0 yorum:
Yorum Gönder